‘Polemikçiliğin’ kitabı yazıldı: Nedir bu tartışma kazanma sanatı… Türkiye’nin en iyi polemikçisi kim…

Posted by

“Siz hiç zırhını giymiş, iki kılıç kuşanmış, topuzunu omuzuna atmış, sırtına yayını asmış, sağında solunda hançerleri kınında bir alp yiğit gördünüz mü? Göremezsiniz zaten! Ata binse ağırlıktan at çöker. Kılıcını savursa okları dağılır. Topuzunu sallasa hançerleri uçuşur. ‘Aptallığın sınırı yoktur’ derler ama bir tartışmayı kazanacağım diyerek her bir tekniği uygulamaya kalkmak aptallığın sınırları zorlamak olacaktır…”

Murat Nedim, “Yenilmez Ol!” başlığını taşıyan yeni kitabında okurlarına bu uyarıyı yapıyor…

Münazara, münakaşa, pazarlık, laf dalaşı, rehine kurtarma operasyonu, arabuluculuk, sorgulama gibi ayrı ayrı başlıklarda ele alınabilecek “tartışma kültürü” üzerine çalışan Nedim, “Öğreneceğiniz bu taktiklerin, yapacağınız tartışmalarda yüzde 100 başarı kazandıracağını iddia etmiyoruz ama hayatınıza yeni bir bakış açısı getireceğine eminiz” diyor.

Kitabının “Psikolojik Taktikler” bölümünde bilim insanları tarafından yapılan araştırmaları aktaran Nedim, “Sorgu Taktikleri” bölümünde özellikle son 100 yılda gizli servislerin ve emniyet birimlerinin zanlılar üzerinde uyguladığı teknikleri ele alıyor. “Savaş Taktikleri” bölümünde büyük komutanların kullandığı yöntemleri ve son olarak “Manipülatif Taktikler” başlığı altında da filozoflardan, tanınmış siyasetçilere, reklamcılardan tiyatroculara, iş insanlarından mafya babalarına kadar kitleler üzerinde etkisi olmuş figürlerin taktiklerini paylaşıyor.

Odatv’ye konuşan Murat Nedim, yeni kitabıyla ilgili şunları söyledi:

“Öncelikle şunu belirtmem gerek, bu kitap kişisel gelişim raflarında yer alacak olsa da aslında esere kişisel farkındalık kitabı diyebiliriz. Neden diyeceksiniz? Çünkü kitaptaki 50+1 maddenin pek çoğunu bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde gün içinde uyguluyoruz. Ancak tartışmalarımızda ne kadar doğru ve etkili uyguluyoruz veya nasıl yanlış uyguluyoruz ki oklar bize dönüyor? İşte bu kitabı yazmaya başlamadan önceki meselemiz buydu ve editör ekibimizle bunları ince delikli bir süzgeçten geçirip, bize uygun bir kitap çıkarmaya gayret ettik.

Burada ‘bize uygun’ kelimesinin ayrıca altını çizmek istiyorum çünkü benzeri kitapların İngilizce veya farklı dillerde yazıldığı, çevrildiği ve okuyucuya sunulduğu bir gerçek ama pek de bizden yani Türkçe olmuyor. Tartışmalarda dil faktörü, kültürel mizaç, mimikler veya duygusal hararet farklılık gösterebiliyor.

Şunu da belirteyim kitaptaki maddelerin okuyucuya iş yerinde, okulda, evde veya hayatın herhangi bir alanında sadece ve sadece tartışmaları kazandıracağını söylememek lazım. Bazı maddelerin kariyerlerine de farklı bir bakış açısı getireceğini umuyorum ve kitabı bitirenlerin ‘A, öyle miymiş?’ diyeceğini tahmin ediyorum. Ve şunu da söyleyebilirim ki onlarca maddeyi öğrenip, tartışmalarda hepsini birden kullanmak felaketiniz olabileceği gibi tek bir maddenin hayatınızı değiştirdiğini de şahit olabilirsiniz.”

Madem bu işin kitabını yazdınız… Size göre Türkiye’nin en iyi polemikçisi kim?

“Polemik için siyasal, bilimsel, edebi veya düşünsel bir konuda gerçekleştirilen yazılı veya sözlü tartışma diyebiliriz. Batı toplumlarda polemikler çoğunlukla olumlu sonuca varmak için cereyan ederken, bizde maalesef çoğunlukla amiyane tabirle ‘boklama’, aşağılama, itibardan düşürme üzerine dönüyor. Doğru anlamda elle tutulur en önemli polemikçilerimizden biri olarak Fatih Altaylı’yı gösterebilirim… Polemik adı altında her türlü pisliğin aktığı tartışmaları gerçekleştirenlerin isimleri ise herkesin malumu… Özellikle kendisine gazeteciyim diyen bir güruh var ki isimlerini anmaya değmez.”

Son dönemin en etkili polemiği hangisiydi?

“Son dönemin dikkat çeken polemik başlıkları olarak Gazze, yüksek faiz, düşen satın alma gücü ve TFF seçimleri gösterilebilir. En etkili, hafızalarda kalan polemiğin konusuna gelirsek Diamond Tema’nın başlattığı “Hz. Ayşe’nin evlilik yaşı” tartışmasını gösterebilirim… Sanırım o polemiğe de son noktayı tonla ilahiyatçı varken gazeteci Soner Yalçın koymuştu. Bu arada hakkını yememek lazım, Diamond Tema da hem entelektüel düzeyde hem de vücut dilini kullanması bakımından iyi bir tartışmacı.”

⁠Türk televizyonculuk tarihine damga vuran polemiklerden biri olan Ali Koç-Aziz Yıldırım canlı yayın tartışmasını nasıl yorumlarsınız?

“Gerçekten de televizyon tarihi açısından inanılmaz bir reyting, inanılmaz bir olaydı… Böyle bir tartışma 20-30 yılda bir yaşanıyor. Ancak tartışmanın kalitesi bence beklenen etkiyi veremedi. Ali Koç’un canlı yayındaki vucüt dili ‘küstah’ ve iticiydi. Söylemleri ise saldırgandı. Aziz Yıldırım ise hem bedenen hem ruhen dağınıktı. Tabii burada şeker hastası oluşunun ve yaşının da etkisi var. O tartışmada argümanlarını daha net ortaya ortaya koyan Ali Koç’un biraz önde bitirdiği söylenebilir. Öte yandan Aziz Yıldırım’ın performansı da bir örnek: Dağınıklık, haklı olduğunuz konularda dahi ifadeyi karşı tarafa geçirememenize sebep oluyor.”

İşte Murat Nedim’in kitabından önce çıkan kimi bölümler:

KONUŞULMAYACAKLAR LİSTESİ

“Bu size mantık dışı gelebilir ancak bazen tartışmalarda ne konuşmayacağınızı bilmek ne konuşacağınızı bilmekten çok daha önemlidir. Bu taktik, en çok dikkatinizi temel noktalara yönlendirmek ve o anda önemli olmayan durumdan kaçınmak için kullanılır. Çoğunlukla bir projenin başlangıcındaki yoğun tartışmalarda neye odaklanacağınıza karar vermek çok zor olabilir. Bu liste, neyin kesinlikle konuşulmayacağına en baştan karar vermenizi sağlar.”

AÇLIKLA İMTİHAN ZOR İŞ…

“1981-82 yıllarında ABD Adalet Bakanlığı ilginç bir sorunla karşı karşıya kaldı. Bu sorun, sistemin alt dereceli genel mahkemeleri olan Federal Bölge Mahkemeleri ile ilgiliydi. Şöyle ki; o yıllarda bölge mahkemelerinin aldığı kararlar itiraz sonucu federal temyiz mahkemesine gidiyordu. Buraya kadar herhangi bir sorun yoktu. Ancak, temyiz mahkemelerinin yarıdan fazla itirazı haklı bulması, sistemin ciddi bir şekilde çöküşünün habercisiydi. Denetçiler aylarca süren çalışmalar sonucu kendilerini kahkahalarla güldüren bir gerçekle yüz yüze geldiler. Sabah saatleri ve öğleden sonra görülen karar duruşmalarında sorun yoktu. Ancak, öğleden hemen önce ve günün son duruşmasında alınan kararlar garabetti. Yargıç(lar), zanlıya ya haddinden fazla ceza uyguluyor ya da cezayı zoraki bir kanuna uydurmaya çalışıyordu. Bunun sebebi de düşen kan şekerleriydi. Kesinlikle yanlış okumadınız! Evet, dönemin genellikle yaşı 50 üstü olan yargıçları, kan şekerleri yüzünden temyizden dönen kararlara imza atıyordu.

Siz siz olun açken asla bir tartışmaya veya markete girmeyin.”

“HERKESİN ÇÖZÜMÜNE KİMSE KARIŞAMAZ”

“1900’lü yıllarda Kopenhag Üniversitesi, Fizik Bölümü Başkanı Prof. Christian Christiansen’in final sınavı sorusu bilim dünyasını karıştırır. Aslında ortalığı ayağa kaldıran, bir öğrencisinin soruya verdiği cevaptır. Soru açıktır: ‘Bir gökdelenin yüksekliğini belirlemek için bir barometrenin nasıl kullanılacağını açıklayın?’
Bu soruya verilen en gerçekçi cevabın bilim dışı olması kaosu başlatır. Cevap şudur; ‘Barometreyi, önceden ölçtüğüm bir ipe bağlarım ve gökdelenden sarkıtırım. İp artı barometrenin uzunluğu gökdelenin boyunu verir.’

Bu orijinal cevap Prof. Christiansen’i resmen delirtir ve kâğıdı yırtar. Öğrenci cevabın doğru olduğundan o kadar emindir ki, üniversite yönetimine itirazda bulunur. Üniversite öğrencinin itirazını kabul eder ve bir hakem heyeti oluşturulmasını kararlaştırır. Hakem heyeti cevabın doğru olduğunu ama fizik dersinin yeterliliğini taşımadığını, öğrenicinin 15 dakikalık bir sınavla soruyu açıklamasını ister. Öğrenci üç farklı bilimsel yöntemle soruyu yanıtlar. Hocalar şaşkınlık içindedir ama öğrenci devam eder, “Bunların hepsi aslında gereksiz yöntemler, gökdelenin kapıcısına barometreyi hediye edip yüksekliği sormak en mantıklısı” diyerek konuyu kapatır.

Bu öğrenci mezun oldu mu? Evet! Barometreye ip bağlayan kişi; modern atom modellemesini çözenlerden ve kuantum mekaniğinin ilk öncülerinden biri olan 1922 Nobel Fizik Ödülü’nün sahibi Niels Bohr’un ta kendisidir.”

MURAT NEDİM KİMDİR
Büyük edebiyatçı Yaşar Kemal’in tavsiyesiyle, sadece ön adları olan “Murat Nedim”i kullanan Murat Nedim Koca, 1979’da İstanbul’da doğdu. Gençlik yıllarında mizah dergilerinde çizgi öyküler yazarak edebiyatla tanıştı. Ekonomi eğitimini yarıda bırakarak gazeteciliğe başladı. Uzun yıllar boyunca muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve köşe yazarı olarak çalıştı, binden fazla röportaja imza atan ödüllü gazeteci, senarist ve reklam yazarı olarak çeşitli projelerde görev aldı. Yazarlık ve eğitmenlik dışında halen sosyal medya ve internet projelerine danışmanlık yapmakta ayrıca yapay zekâ üzerine çalışmalarda bulunmaktadır.

Sinan Acıoğlu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir